top of page

Zamansız Yolculuklar: Rüyaların Anlamı ve Ruhun Konuştuğu Anlar

  • Yazarın fotoğrafı: nazlicantosunn
    nazlicantosunn
  • 2 May
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Eyl

Rüyalar, gecenin en sessiz yerinde açılan içsel kapılardır.

Zihin gevşer, kontrol elden kayar ve bilinç geri çekildikçe,

sahne ruhundur artık.

Zamanın çizgileri silinir, mantığın dili susar.

Orada, tanıdık ama yabancı bir dünya belirir:

bir çocuk, bir şehir, bir yüz...

Ve hepsi senden bir parça taşır.


Rüyaların anlamı tam da buradan başlar.

Gördüğün şey kadar, hissettiğin yerle ilgilidir.

Psikolojinin çözümlemeye çalıştığı,

ruhun ise sezgisel olarak bildiği bir yerden gelir.


Psikoloji, rüyaları bilinçdışının dili olarak tanımlar.

Freud'a göre bastırılmış arzuların dışavurumudur;

Jung ise onları ruhsal gelişimin bir parçası olarak görür - kişisel bilinçdışıyla kolektif hafızadan da izler taşır.


Ve bazı rüyalar, bu iki yaklaşımdan da taşar; ne yalnızca geçmişin izdüşümüdür,

ne de yalnızca çözülmesi gereken sembollerdir.

Bir eşik gibidirler.

Ve sen, o eşiğin önünde durursun.

Hazır olduğunda geçebilirsin sadece.


Jung der ki:

Rüyalar, henüz tanımadığımız yönlerimizi gösterir bize.

Marie-Louse von Franz'a göreyse,

bir rüya önce duyulmak ister.

Çözülmek değil.

Tıpkı çocuklar gibi...

kendini güvende hissedince anlatır içini.


James Hillman ise rüyalara bambaşka yerden bakar.

Ona göre rüya çözülmek için değil, yaşanmak için gelir.

Bir varlık gibidir;

seninle konuşmaz belki ama yanında durur.

Ve ancak sen onunla kalabildiğinde,

o da kendini göstermeye başlar.

Çünkü bazı şeyler, kelimeyle değil tanıklıkla açılır.

rüyaların anlamı ve ruhun konuştuğu anlar

Bazı rüyalar öfkelidir.

İçinde bastırılmış ne varsa, yangın, çöküş, kaçış olarak belirir.

Senin yerine konuşur.

Çünkü sen henüz iç sesini duyamıyorsundur.

Bazılarıysa yumuşaktır.

Bir çocuk çıkar karşına, sana gülümser.

Adını bilmezsin ama tanırsın.

Belki de o çocuk, içindeki hiç büyümemiş,

ama hala orada bekleyen sestir.

Unutulmuş ama terk edilmemiş.


Ve bir de zamansız rüyalar vardır.

Ne geçmişe, ne bugüne aittir.

Bir yüz, bir sahne, bir şehir...

Henüz yaşanmamıştır ama tanıdık gelir.

Zihin anlam veremez ama ruh fısıldar:

"Burası sana ait."


Çünkü zaman düz bir çizgi değildir.

Rüyada bükülür, kıvrılır, üst üste geçer.

Ve sen, "Bu olmuş muydu, yoksa olacak mıydı?" diye kalırsın.

Ama his, gerçektir.

Zihin anlamasa da...


Ve belki de rüya tam orada başlar:


Zihin sustuğunda.

Yorumlar bittiğinde.

Sen onunla kalabildiğinde.


Çünkü bazı rüyalar şifa için değil,

kendinle buluşman için gelir.

Bir yer yumuşar.

Bir duvar çatlar.

Ve sen, sana ait ama unuttuğun bir yanınla yeniden

karşılaşırsın.


Sabah olur.

Her şey dışarıdan aynı görünür.

Ama sen bilirsin.

Bir şey olmuştur.

Adını koyamazsın belki,

ama artık biraz daha kendine benziyorsundur.


Çünkü rüya...

geceden kalma bir hayal değil.

Ruhun içinden gelen bir çağrıdır.

Zamana değil,

sana aittir.


Küçük Bir Not:

Her rüya hemen çözülmek istemez.

Bazen sadece görülmek,

hissedilmek ister.


Rüyalar bilinçdışının diliyle gelir ama

ruhun zamanına göre açılır.

Anlamı zorlamadan,

sadece yanında kal.


Çünkü bazen bir sahne, ruhunun sonsuzluğundan gelen

sessiz bir hatırlayıştır.


Ve şifa, sadece o anı fark etmekte saklıdır.


içsel sessizlik

Yorumlar


© 2025 Sessizlikle Konuşanlar. Tüm hakları saklıdır.

bottom of page