İçsel Denge: Fırtınanın Ortasında Kendini Hatırlamak
- nazlicantosunn
- 11 Haz
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Eyl
Hayat çoğu zaman dengesiz hissettirir.
Bir gün her şey yolundaymış gibi gelirken; ertesi gün içimizde bir şey kopar.
Hiçbir şeyin değişmemiş olması şaşırtıcıdır; ama biz değişmişizdir sanki.
Yorgunluk gelir sessizce... Bazen ağırlıkla, bazen de bir boşlukta.
Kalbimizin ortasında adını koyamadığımız bir sessizlik oluşur.
Bu dalgalanmalar doğaldır.
Hayat, düz bir çizgi değil.
Asıl mesele, bu iniş çıkışlarda kendimizi kaybetmeden merkezimize tutunabilmektir.
Kendimize, o içteki huzurlu merkeze ulaşabilmek için hep yeniden şans vermek gerekir.
Çünkü içsel denge, mükemmel hissetmek değildir.
Hatta mutlu olmak da değildir, çoğu zaman.
Denge dediğimiz şey;
kırıldığında da kendine sarılabilmek,
dağıldığında geri dönebileceğini bilmek,
güçsüz hissettiğinde bile kendi içinde güvenli bir yer bulabilmektir.
Ve o yer, dışarıda değildir.
O yer, hep içindedir.
Unutulmuş olabilir, sesi kısılmış olabilir...
Ama hiçbir zaman kaybolmaz.
Bazı sabahlar vardır...
Her şey yerli yerindedir ama sen yerli yerinde değilsindir.
Kalkarsın, çay demlenir, işler yapılır.
Ama bir yerin eksik kalmıştır.
O eksiklik görünmezdir ama hissedilir.
Ne zaman başladığını hatırlamazsın ama
bir süredir kendine uğramadığını fark edersin.
Sanki içinde bir ses vardı, sustu...
Sen de o sessizlikle yaşamaya alıştın.
Gülümsemeye devam ettin, idare ettin, hallettin...
Ama içsel dengen yavaşça uzaklaştı.
Çünkü iç sesini duymadıkça,
denge de seni duymaz.
Kendini ihmal etmek her zaman büyük kararlarla
gelmez.
Bazen sadece çok uzun süre "önce onlar" demek
yeterlidir.
Ve o sırada "ben" kenara çekilir.
İşte bu yüzden, içsel dengeyi kaybetmek bir çöküş değil;
bir unutkanlıktır.
Kendini unuttuğun bit tür sessizliktir.
Ama işte en güzel yer burası:
O denge seni terk etmez.
Sadece bekler.
Senin yeniden hatırlamanı bekler.
Hatırlamak için durmak gerekir.
Durmak, sadece bedensel bir eylem değil...
Zihinsel bir alan yaratmaktır.
Bir "şimdi" anında kalabilmektir.
Koşmayı bıraktığında, acele etmediğinde, kendine
şöyle bir dönüp baktığında
oradasın işte.
Denge, senin içinde zaten var.
Sadece sesini yeniden açmak gerek.
Kendine "nasılsın?" diye sorduğunda başlar bazen.
Ama bu kez gerçekten sor.
Cevabını değiştirmeye çalışmadan...
Yargılamadan...
Sadece duymak için sor.
Ve cevabın ne olursa olsun, onunla kal.
O hisle, o duyguya yer açarak, o iç sese alan tanıyarak.
İşte o anda başlar içsel düzen yeniden kurulmaya.
Çünkü denge ne kadar çok şey başardığınla ilgili değildir.
Denge, kendinle ne kadar temas kurabildiğinle ilgilidir.
Kendini duyduğunda,
ritmini de bulmaya başlarsın.
Sabah sessizlikleri... Yürüyüşler... Yazmak... Dua... Toprak...
Ne seni merkezine getiriyorsa, ona yaklaş.
Onu küçümseme.
Sıradan görünen bir an, içindeki dengeyi tutan ip
olabilir.
Bu bir plana dönüşmek zorunda değil.
Bir "kendinle yeniden tanışma hali" olarak kalabilir.
Her gün değilse bile, unuttuğunda hatırlayabileceğin
bir yere dönüşebilir.
Ve unutma:
Kırıldığında bile toparlamaya çalışmak zorunda değilsin.
Bazen sadece kırıldığını fark etmek bile yeter.
Bilinç geldiğinde, denge yavaş yavaş yerine oturur.
Zorlanıyorsan...
Toparlanamıyorsan...
Belki de henüz dağılmayı tamamlamadın.
Bu da tamam.
Bu da bir süreç.
Bu da dengede.
Bir gün gelecek...
Aynı sabaha uyanacaksın ama bu kez biraz daha içinden...
Aynı yürüyüşe çıkacaksın ama bu kez daha sessizce...
Ve fark edeceksin:
O merkezden artık o kadar da uzak değilsin.
Bu yazı bir içe dönüş çağrısı.
Dünyanın sesi çok yükseldiğinde, kendi sesini
duyamaz hale geldiğinde
belki de bu satırları hatırlarsın.
İçindeki denge hala orada.
Kırılgan ama kalıcı.
Sessiz ama güçlü.
Ve seni unutmamış.
Dönmek zorunda değilsin.
Ama dönebilirsin.
Ve her yeni gün, bu içe dönüş için bir fırsattır.
Bazen sadece bir nefes,
bazen sadece bir cümle,
bazen o çok sessiz kalan yerinden gelen bir his...
İçsel denge böyle böyle yeniden kurulur.
Çünkü denge, daima içten başlar.
Ve sen, kendine döndüğünde dünya da biraz daha anlam kazanır.












Yorumlar